Dublaj Metinleri Nasıl Yazılır: Dublaj Metin Örnekleri ile Anlatıyoruz!

dublaj metinleri nasıl yazılır

Dublaj Metinleri Nasıl Yazılır: Dublaj Metin Örnekleri ile Anlatıyoruz!

Dublaj metinleri nasıl yazılır, dublaj metinleri yazmak neden bu kadar önemlidir gibi önemli noktaların üzerinde duracağız. En kısa ve net tabirle seslendirme sektörü için dublaj metinleri oldukça önemlidir çünkü dublaj yapılacak olan materyalin, yani filmin, dizinin ya da belgeselin metni dublaj sürecinin temelini oluşturur.

Dublaj metinleri, dublaj sanatçılarının performansını etkileyen ve izleyicilerin filme veya diziye olan ilgisini belirleyen bir faktördür. İyi yazılmış bir dublaj metni, dublaj sanatçılarının performansını destekleyerek daha doğal ve gerçekçi bir sonuç elde edilmesi anlamına gelir.

Ayrıca dublaj metinleri, seslendirme stüdyolarının planlama ve yönetim sürecinde de önemli bir rol oynar. Dublaj metinleri, seslendirme projelerinin zamanlamasını ve bütçesini belirlemek için kullanılır. Eğer dublaj metinleri doğru ve eksiksiz değilse, dublaj süreci gecikebilir ve bütçeyi aşabilir.

Dublaj Metinleri Nasıl Yazılır?

Dublaj metinleri yazmak incelik isteyen bir iştir yazılırken oyuncunun ağzından çıkan her şey en ince ayrıntısıyla yazılarak yeni bir senaryo oluşturulur. Dublaj sanatçısı metinleri iyice analiz edip vurgu ve tonlama yapacağı yerleri ayarlar. Dublaj metinleri görüntüyle senkron bir şekilde takip edilerek dublaj işlemi gerçekleşir.

Dublaj metinleri yazılırken öncelikle senaryo ve replikler ana dilleriyle kağıda geçirilir ardından başarılı bir çevirmen ekibiyle çeviri işlemi gerçekleştirilir bu çevirme işlemi gerçekleştirilirken normal çevirilere göre biraz daha özen gerekir. Bunun nedeni  dudak senkronizasyonu olduğu kadar dublaj sanatçısının ruh halini yansıtmasıdır. Buna kinetik senkronda denilebilir. Oyuncunun mimikleri o an üzgün olduğunu belli ederken dublaj sanatçısının neşeli ses tonu izleyicide kopmalara sebep olacağı için dublaj metinlerinde çevirisi yapılacak video iyice deşifre edilmeli oyuncunun ruh halleri, jest ve mimikleri en ince ayrıntısına kadar yazılmalıdır.

Eski filmlerde dublajlara bakıldığında başarısızlığın diğer temel sebeplerinden biri de elbette ki filmde oyuncuların konuşmalarının ve dublaj yapılacak metnin aynı olmayışından kaynaklı senkron uyuşmazlığıdır. Tüm bunlar insanların dublaja karşı önyargılı olmasına sebep olmuştur ancak günümüzde artık tüm bu unsurlara dikkat edilerek ve teknolojinin tüm imkanları kullanılarak çok başarılı dublaj çalışmaları yapılmaktadır.

Dublaj metinleri yazmanın en önemli aşamalarının bir tanesi de çeviridir. Dublaj çeviri, seslendirme metni olarak da geçen bu süreç, aslında bir uyarlama olmalıdır. Peki çeviri kimin işidir?

Dublaj Ajansları Çeviri Yapar mı?

Dublaj ajansları; dublaj prodüksiyonu için gerekli olan tüm süreçleri yürütmek için kurulan işletmelerdir. Yapılacak dublaj işi eğer yabancı dilden bir video için olacaksa prodüksiyon sürecinde Türkçe diline çeviri ihtiyacı da olacak demektir. O sebeple her ajansın anlaştığı bir çeviri ekibi de bulunmaktadır.

Dublaj ve çeviri, günümüzde firmaların globale açılırken reklam ve tanıtım ihtiyaçlarına çözümler üreten bir iş koludur. Bu hizmeti alırken de işinde uzman bir dublaj ajansı ile çalışılmalıdır. Çünkü uzman bir ajans işinize sağladığı çözümün yanında kurumunuza büyük bir marka değeri de kazandırıyor.

Dublaj projeleriniz için hatırlatmak isteriz ki; bazı ajanslar seslendirme ve dublaj işlerinin ikisini de yaparken bazı ajanslar tek birine odaklı olarak çalışır. O sebeple medya sektöründe dublaj yapılması gereken bir projeniz olduğunda görüşme yapacağınız ajansların piyasada hangi alan üzerine odaklandıklarını öğrenmenizi tavsiye ederiz.

Dublaj ajanslarının çok büyük bir çoğunluğu ülkemizde, iş hacmi genişliği nedeniyle, İstanbul’da bulunmaktadır. Geri kalan dilimi ise İzmir ve Ankara gibi büyük kentlere dağılmıştır. Ancak sadece dublaj odaklı çalışan ajans sayısı son dönemlerde gerçekten çok azaldı. Ajanslar artık genel olarak dublaj ve seslendirme işlerini birlikte yapmayı tercih etmektedir.

Medya projeleriniz için dublaj, çeviri ve seslendirme alanlarında hizmet veren BiberSA Prodüksiyon, dünyaca ünlü markalara profesyonel seslendirme castı ile dublaj hizmeti veriyor. Hangi iş kolunda olursanız olun sektörünüz ile ilgili tanıtım filmi, reklam filmi ve diğer video projelerinizde farklı dillerden Türkçeye teknik İngilizce çeviri yapan çevirmenlerle çeviri yapıp, dublaj castı ile seslendirmek önemli bir iş olarak karşımızda duruyor ve biz BiberSA Prodüksiyon olarak bu sorumluluğumuzun bilincinde olarak sizlere destek veriyoruz.

Dublaj metinleri nasıl yazılır

Seslendirme Sanatçılarıyla Dublaj Castı

Dublaj castı dediğimiz; dublajlama yapılması gereken bir proje için seçilen seslerin bir araya getirilmesidir. Bu süreçte tanıtım filmi, reklam filmi gibi video projenizin ne anlatmak istediğini teknik olarak, tam manasıyla çözümleyip çevirisini yaptıktan sonra ses bankasındaki profesyonel dublaj sanatçılarıyla bir dublaj castı oluşturulur ve dublaj işlemi gerçekleştirilir. Dublaj aşamasının öncesinde yapılan çeviri işinin iyi yapılması çok önemlidir. Çünkü çevirideki bir yanlışlık hem anlam bozukluğuna hem de dublajlamada senkron problemlerine sebep olacaktır. O sebeple çeviri ve dublaj konusunda hizmet veren ajanslar arasında uzmanlaşmış, doğru bir ajansı bulmak projeniz için önemli bir ayrıntı olacaktır.

BiberSA Prodüksiyon yabancı dilde hazırlanan bir videoyu Türkçeye çevirdiği gibi, Türkçe hazırlanan bir video projesini de istenilen dile çevirerek, yabancı dilde seslendirme sanatçılarıyla dublajlamayı yapar ve müşterilerine hazır hale getirir.

Ses Dublaj Castı Başvuruları Nasıl Yapılır?

BiberSA Prodüksiyon insan kaynaklarına gelen seslendirme cast başvurularındaki profillere yönelik yapılan istatistiklere göre, %78’lik kısım hiçbir eğitim almayan ve yeteneği olduğuna inanan kişiler tarafından, %10’luk kısım gerçekten yetenekli ancak hiçbir eğitim almamış kişiler tarafından ve sadece %12’lik kısım gerçek yetenek ve eğitim kriterlerini birleştirmiş kişiler tarafından yapılmaktadır. Bu demek oluyor ki, dublaj ajansına yapılan başvurular piyasa şartlarında faal olarak çalışabilecek dublaj sanatçılarının oranının % 12 düzeyinde olduğudur.

Dublaj işi ile ilgilenen sanatçı adayları için diyebiliriz ki,  ajanslara kayıt olmak için yeteneğinizin olmasının yanı sıra, bu konuda biraz deneyiminizin de olması gerekli. Peki hiç deneyimi olmayan ancak gerçekten yetenekli olan adaylar ne yapmalı? derseniz. Sizler için de önerimiz, MEB onaylı sertifika programlarına katılmanın yanında, bir dublaj stüdyosuna gidip, “sadece olan biteni izlemek istiyorum.” teklifinde bulunmanız olabilir. Kabul edildiğiniz takdirde dublaj ajanslarının izin verdiği ölçüde dublaj yapım süreçlerini izleyebilirsiniz.

İzlemekle dublaj sanatçısı olunur mu? Evet! Dublaj sanatçısı olmanın ilk adımı önce mutfakta bulunmaktır. İzlemek size, mutfaktaki yemek yapım sürecini tüm adımlarıyla görme imkanı sağlayacaktır. Gerisi ise sizin şahsi gayretinize kalan bir durumdur.

Dublaj Metinleri Örnekleri

Telefon bayan ses: Ben Margarite Mccallister. New Jersey Wilwood Spencer Okulu’nun müdiresiyim. Bay veya Bayan Lando evde miydi?

Mathilda: Evet, benim.

Telefon bayan ses: Bayan Lando, kocanız Mathilda’yı okulumuza kaydettirirken, bazı “sorunları” olduğunu söylemişti. Biz, sorunlu kızları sağlıklı bayanlara döndürmekle gurur duyuyoruz. Ama eğer burada değillerse, elimizden fazla bir şey gelmez. Mathilda neredeyse 2 hafta önce izin almadan okuldan ayrıldı. Eşinizin bir yıllık okul ücretini önceden ödediğini biliyorum ama size gönderdiğimiz yönetmelik kitapçığına baktıysanız, mazereti olmayan uzun süreli bir devamsızlık söz konusuysa, yapmış olduğunuz ödeme yanmış sayılacaktır.

Mathilda: (20.45) O öldü!

Mathilda:(21.33) Hayat her zaman mı bu kadar zor, yoksa sadece çocukken mi?

Leon: Bu hep böyle… sende kalsın.

Mathilda: Markete gidiyorum. Biraz süt ister misin?… Her zamanki gibi 2 tane, değil mi?

Norman Standfield: Fırtına öncesindeki şu sessizlik anlarını seviyorum… Bana Beethoven’ı hatırlatıyor… Duyabiliyor musun? Sanki kulağını çimenlere dayamışsın da, onların… Büyüdüklerini duyabiliyormuşsun gibi. Böcekleri duyabiliyorsun. Beethoven’ı sever misin?

Malky: Pek söylenemez.

Norman Standfield: Sana biraz çalayım.

Mathilda’nın kız kardeşi: Baba!

Malky: Benny, burada dur.

Mathilda’nın kız kardeşi: Baba! Baba!

Norman Standfield: Öğlen demiştik… Benim saatime göre bir dakika geçmiş. Sen Beethoven’ı sevmiyorsun… Ne kaçırdığından haberin yok… Uvertürleri kanımı coşturuyor… Çok güçlüdürler. Ama girişten sonra, dürüst olmak gerekirse, biraz sıkmaya başlar. İşte bu yüzden dinlemeyi kestim. İçerisini altüst edin. Sen bir Mozart hayranısın. Onu ben de seviyorum. Mozart’ı seviyorum. O bir Avusturyalı. Ama bu tarz bir iş için biraz hafif kaçıyor. Bu yüzden daha ağır ağabeylerle takılıyorum.

Stanfield’in birinci adamı: Harika!

Benny: Ahbap, ne halt ediyorsun?

Stanfield’in birinci adamı: Dostum, o çeneni kapalı tut.

Norman Standfield: Brahms’ı bir dene. O da iyidir.

Stanfield’in birinci adamı: Sen müzikten ne anlarsın.

Benny: Bırak şunları elinden!

Stanfield’in ikinci adamı: Yatağa baktın mı?

Stanfield’in birinci adamı: Hayır!

Norman standfield:  Kahretsin!

Malky: Stan.

Norman Standfield:  Tanrım! Şu yaptığına bak… yaptığına bak!

Malky: Stan! Stan, ne yapıyorsun? Ölmüş işte.

Norman Standfield:  Ama takımımı mahvetti.

Malky: Evet, ama öldü. Sadece et yığını. Unut gitsin. Bırak şunu. Sakinleş.

Norman Standfield: Ben sakinim.

Cobb: Bu taraftan. Burası bizim semtimiz. Buradakiler geçmişten getirdiklerimiz… burası ilk dairemizdi… sonra da şuradakine taşındık… Mal hamile kaldıktan sonra evimiz şu oldu.

Ariadne: Bunların hepsini anılarınızdan mı yarattınız?

Cobb: Dediğim gibi, zamanımız çoktu.

Ariadne: Bu nedir?

Cobb: Mal’un büyüdüğü ev.

Ariadne: Orada mıdır?

Cobb: Hayır… hadi… ikimiz de müstakil bir evde yaşamak istiyorduk ancak… Bu tarz mimariyi de seviyorduk. Gerçek dünyada, seçim yapmak zorundaydık ama burada gerek yoktu.

Ariadne: Fischer’ı nasıl geri getireceksin?

Cobb: Bir tür dürtme bulmak zorundayım.

Ariadne: Ne?

Cobb: Doğaçlama… Dinle, benimle ilgili bilmen gereken bir şey var. Fikir ekme hakkında. Fikir virüs gibidir. Dirençlidir… oldukça bulaşıcı. Minicik fikir tohumu çok büyük boyutlara ulaşabilir. Sana yön verip seni yok edecek kadar büyük boyutlara… “senin dünyan gerçek değil.” gibi minicik bir fikir.

Mal: Her şeyi değiştiren basit, küçük bir düşünce. Kendi dünyandan çok eminsin. Neyin gerçek olduğundan. Sence o da emin mi? Neden onun da benim kadar kaybolduğunu düşünüyorsun?

Cobb: Neyin gerçek olduğunu biliyorum, Mal. Zerre kadar şüphen yok mu yani?

Mal: Acıdan kıvranmıyor musun, Dom? Yansımaların rüya görenlere rahat vermemesi gibi dünyanın her yerinde… Türlü şirketler ve polis tarafından aranmıyor musun? Kabullen. Artık gerçekliğe inanmıyorsun. Seç artık. Burada kalmayı seç. Beni seç.

Cobb: Ne yapmam gerektiğini biliyorsun, çocuklarımıza dönmem gerek. Çünkü sen onları bırakıp gittin. Çünkü bizi bırakıp gittin.

Mal: Yanılıyorsun.

Cobb: Hayır yanılmıyorum.

Mal: Kafan karışmış.

Mal: Çocuklarımız burada. Yüzlerini tekrar görmek istiyorsun, değil mi?

Cobb: Evet, ama onları yukarıda görmek istiyorum, Mal.

Mal: Yukarıda mı? Kendini dinlesene. Bunlar bizim çocuklarımız. İzle. James? Phillipa?

Cobb: Bunu yapma, Mal, lütfen. Onlar benim çocuklarım değil.

Mal: Kendi kendine söyleyip duruyorsun ama buna inanmıyorsun.

Cobb: Hayır, biliyorum.

Mal: Peki ya yanılıyorsan? Ya gerçek olan bensem? Kendine sürekli bildiğini söylüyorsun. Ama neye inanıyorsun? Ne hissediyorsun?

Cobb: Suçluluk. Suçluluk hissediyorum, Mal. Ne yaparsam yapayım, ne kadar umutsuz olursam olayım… Kafam ne kadar karmaşık olursa olsun, suçluluk her zaman benimle. Bana gerçeği hatırlatıyor.

Mal: Ne gerçeği?

Cobb: Gerçekliği sorgulamana sebep olan fikir benden çıkmıştı.

Mal: Fikri benim zihnime sen mi yerleştirdin?

Andrian: Neden bahsediyor?

Cobb: Fikir ekmenin mümkün olduğunu bilme sebebim ilk olarak ona uygulamamdı. Kendi karıma uyguladım.

Andrian: Neden?

Cobb: Burada kaybolmuştuk. Kaçmamız gerektiğini biliyordum ama o kabul etmiyordu. Bir şey gizliyordu. Hem de çok derinlerde. Bir zamanlar bildiği ama unutmayı seçtiği gerçek. Bundan kurtulamıyordu. Ben de bunu araştırmaya karar verdim. Zihninin derinliklerine indim ve gizli yeri buldum. İçeri girip bir fikir yerleştirdim. Her şeyi değiştirecek olan basit bir fikir. Kurduğu dünya gerçek değildi.

Mal: Ölüm tek kurtuluş yolu idi.

Cobb: Bir tren bekliyorsun. Seni uzaklara götürecek bir tren. Bu trenin seni nereye götürmesini ümit ettiğini biliyorsun. Ancak emin olamıyorsun. Yine de fark etmez. Şimdi bana nedenini söyle!

Mal: Çünkü beraber olacağız.

Cobb: Bu fikrin zihninde uyandıktan sonra bile… Bir kanser gibi büyüyeceğini… Gerçekliğe döndükten sonra bile… Dünyamızın gerçek olmadığına, ölümün tek kurtuluş olduğuna… İnanmaya devam edeceğini bilemezdim. Mal, hayır! Tanrım!

Mal: Zihnime hastalığı sen mi bulaştırdın?

Cobb: Seni kurtarmaya çalışıyordum.

Mal: Bana ihanet ettin ama kendini affettirebilirsin. Hâlâ sözünü tutabilirsin. Hâlâ burada beraber olabiliriz. Yarattığımız dünyada.

Andrian: Cobb, Fischer’ı bulmamız gerek.

Mal: Onu alamazsınız.

Cobb: Burada kalırsam, onu bırakacak mısın?

Andrian: Sen neden bahsediyorsun?

Mal: Fischer balkonda.

Cooper: Arabaya binin! Haydi bin, gidelim!

Tom: Patlak lastik ne olacak?

Cooper: Bu, Hint Hava Kuvvetleri’nin sondası. Güneş enerji bataryaları, tüm tarlayı biçmeye bile yeter… direksiyona geç… haydi, haydi! Anteni ona doğru tut. Tom, sakın kaybetme. Tam ona doğru tut… sabit dur. Başlıyoruz. Aferin, Tom! Yakalamak üzereyim, durma. Sakın durma.

Tom: Baba!

Cooper: Dur!

Tom: Ama bana sürmeye devam etmemi söyledin.

Cooper: Uçurumdan aşağı sür deseydim, o zaman haklıydın.

Tom: Onu kaybettik.

Cooper: Hayır, etmedik. Denemek ister misin? Onu şu barajın düzlüğüne doğru indirelim. Gayet güzel indirdin.

Tom: Ne kadardır uçuyor acaba?

Cooper: Delhi makineleri programı, bizimle birlikte aynı zamanda kapatıldı. On yıl önce.

Tom: On yıldır uçuyor mu yani? Neden bu kadar alçaktan uçuyordu?

Cooper: Bilemiyorum. Güneş devrelerini yakmıştır veya bir şey arıyordur.

Tom: Ne gibi?

Cooper: Düz uçlu tornavidayı versene. Belki bir sinyal arıyordur, bilemiyorum.

Murphy: Onunla ne yapacaksın?

Cooper: Ona sosyal bir sorumluluk vereceğim. Biçerdöver sürmek gibi.

Murphy: Bıraksak gitse, olmaz mı? Kimseye bir zararı yoktu.

Cooper: Bu şeyler nasıl uyum sağlayacağını öğrenmeli, Murphy. Tıpkı hepimiz gibi… nasıl olacak şimdi, siz de benimle gelecek misiniz?

Tom: Benim dersim var, ama bu elemanın beklemesi gerek.

Cooper: Ne yaptın ki?

Murphy: Görüşmede anlatırlar.

Cooper: Sinirleneceğim bir şey mi?

Murphy: Olabilir.

Cooper: Sma lütfen sinirlenmemeye çalış.

Murphy: Pekâlâ. Rahat ol.

Romilly: Biraz geciktin, Coop.

Cooper: Lastiğimiz patladı.

Romilly: Yolda gelirken, asya uçak pazarına da uğradınız sanırım.

Cooper: Aslında o şey bir insansız keşif uçağı, efendim. Olağanüstü Hint malı solar panelleri de var. Hint malı.

Romilly: Otur bakalım. Tom’un puanları elimize geçti. Muhteşem bir çiftçi olacak.

Cooper: Çiftçiliğe ilgisi var, peki ya üniversite?

Romilly: Üniversiteler bir avuç dolusu çocuk alıyor, yeteri kadar-

Cooper: Halen vergilerimi ödüyorum. O paralar nereye gidiyor? Artık ordu da yok. Belli ki üniversiteye de gitmiyor.

Romilly: Coop, şunun farkına varmalısın ki-

Cooper: Oğlumun üniversite şansını elinden mi alıyorsun? Daha 15 yaşında.

Romilly: Tom’un puanları yeterli değil.

Cooper: Bel ölçün kaç, 82 santim mi? İç bacak ölçün de 83 santim falan mı?

Romilly: Nereye varmaya çalıştığını anlayamadım.

Cooper: Kıçının ölçüsünü almak için iki rakam yetiyorken… Oğlumun geleceği için tek bir rakam yeterli oluyor.

Romilly: Haydi ama. Sen eğitimli bir adamsın Coop ve iyi bir pilotsun.

Cooper: Ve de bir mühendisim.

Romilly: Tamam, ama şu anda daha fazla mühendise ihtiyacımız yok. Televizyonumuz veya uçaklarımız tükenmedi. Yiyeceğimiz bitti. Dünyanın çiftçilere ihtiyacı var. Senin gibi iyi çiftçilere. Ve Tom. Eğitimli bir çiftçi olacak. Gelecek nesilleri düşünüyoruz, Coop. İşler gitgide düzeliyor. Belki torunların istediği eğitimi-

Cooper: İşimiz bitti mi bayım?

Romilly: Hayır.

Romilly: Bayan Henley, Murphy hakkında konuşacak.

Henley: Murphy, harika bir çocuk. Gerçekten çok akıllı. Ama son zamanlarda sıkıntılar yaşıyor. Bu ay’a iniş ile ilgili kitabı sınıfa getirip arkadaşlarına gösterdi.

Cooper: Bu benim eski kitaplarımdan biri. Resimlerine bakmayı çok seviyor.

Henley: Bu eski bir federal kitap. Bunu, düzeltilmiş versiyonu ile değiştirdik.

Cooper: Düzeltilmiş mi?

Henley: Sovyetlerin, iflaslarını örtbas… etmek için Apollo görevinin nasıl kurgulandığı açıklanıyor.

Cooper: Ay’a indiğimize inanmıyor musunuz?

Henley: Bence o zekice kurgulanmış bir propagandaydı. Sovyetler, o işe yaramaz makinelere ve roketlere… Yaptıkları yatırımlar yüzünden kendilerini iflasa sürüklediler.

Cooper: İşe yaramaz makineler mi?

Henley: 20. Yüzyıldaki gereksiz ve müsrif harcamaların… Tekrarlanmasını istemediğimiz için… Çocuklarımıza şu anki dünyamızı öğretmemiz gerekiyor. O durumlara sürükleyecek masalları değil. O işe yaramaz makineler diye bahsettiklerinizden birisi, MRI makinesiydi.

Cooper: O makinelerden kalmış olsaydı, doktorlar karım ölmeden önce… Beynindeki kisti önceden görebileceklerdi. Ve kendisi de şu an benim yerime, burada oturup… Söylediklerinizi dinleyebilirdi. Ki bu çok iyi olurdu çünkü eşim her zaman… Aramızdaki en sakin kişiydi.

Henley: Eşiniz için üzgünüm, Bay Cooper. Ama Murphy, bu Apollo saçmalığı yüzünden… Sınıftaki bazı arkadaşlarıyla yumruk yumruğa kavga etti. Bizde sizi çağırıp bu davranışları hakkındaki… Fikirlerinizi almanın doğru olacağını düşündük.

Cooper: Tabii. Şey, bakın ne diyeceğim? Yarın akşam bir maç var. Beyzbol oyununa da ilgisi iyice arttı. Favori takımı oynuyor. Şekerleme ve gazoz da alırız. Sanırım onu, maça götüreceğim.

Murphy: Nasıl geçti?

Cooper: Sayemde uzaklaştırma aldın… ne?

Donald: Cooper?

Cooper: Cooper konuşuyor, efendim?

Donald: Tarladaki biçerdöverlerde bir sorun var.

Cooper: Kumandaları kapatıp tekrar aç.

Donald: Zaten yaptım ama bir gelip bakmalısın. Hepsi teker teker tarlalardan buraya doğru gelip durdular. Bir şey, pusulalarını bozuyor. Manyetik çekim gibi bir şey.

Murphy: Düşen kitaplarda herhangi bir özellik yok. Söylediğin gibi üzerinde çalışıyorum. Rafta oluşan boşlukları sayıyorum.

Cooper: Neden?

Murphy: Hayalet belki iletişime geçmeye çalışıyordur diye. Mors alfabesini deniyorum.

Cooper: Mors alfabesi mi?

Murphy: Evet, hani şu noktalı tireli alfabe var ya.

Cooper: Evet, Mors’un ne olduğunu biliyorum. Ama kitaplığının seninle konuşmaya çalıştığını zannetmiyorum… oluşan anormalliğe göre pusula ve gps’leri yeniden ayarladım.

Donald: Anormal olan neymiş peki?

Cooper: Bilmiyorum. Ev bir manyetik çekim alanın üzerine inşa edilmiş olsaydı… Traktörleri ilk kurduğumuzda bunu anlardık.

Donald: Duyduğuma göre okul görüşmen pek iyi gitmemiş.

Cooper: Duydun demek. Artık kim olduğumuzu unutmaya başladık, Donald. Bizler kaşiftik, öncüydük. Bakıcı değildik. Çocukken, her gün yeni bir şey yapılıyormuş gibi geliyordu. Mesela bir alet veya bir fikir bulunuyordu.

Dorota: Bay Szpilman?

Szpilman: Merhaba. Buraya özellikle sizi görmeye geldim. Müziğinize bayılıyorum.

Szpilman: Kimsiniz?

Dorota: Benim adım Dorota. Jurek’in kardeşiyim. Alnınız kanıyor.

Szpilman: Hayır, bir şeyim yok.

Jurek: Haydi, Dorota. Hayranlığını daha sonra açıklarsın. Şimdi sırası değil. Haydi!

Szpilman: Jurek! Onu nerede saklıyordun?

Anne: Yanıma ne alayım?

Halina: Her zaman çok fazla şey alıyorsun!

Baba: Kaç tane bavul alacaksın? Ne düşünüyorsun? Sence Szymon’un portresini almalı mıyım?

Anne: Al, alma! Ne istiyorsan onu al.

Baba: Ne kadar endişeli olduğumu görmüyor musun?

Anne: Eve gelecektir. İyi olacaktır.

Halina: Bir bavula daha ihtiyacımız var. Anne, Wadek geldi.

Anne: Tanrıya şükür! Wadek. Yaralandın mı?

Szpilman: Hayır, hayır. Sadece küçük bir sıyrık.

Anne: Çok endişelendim.

Henryk: Ona telaşlanmamasını söylemiştim. Belgelerin üzerinde vurulsaydın seni nereye getireceklerini bilirlerdi.

Anne: Henryk! Hiç komik değil, böyle şeyler söyleme! Hiçbir şey bulamıyorum. Tanrı korusun! Tanrı korusun!

Halina: Baba, Wadek döndü.

Baba: Ne demiştim ben?

Anne: Ne yapıyorsunuz?

Halina: Beyaz dantelli şapkamı gören oldu mu?

22

00:03:11,488 –> 00:03:15,362

Szpilman: Bilmiyorum. Yayını kestik.

Henryk: Buradaki tek radyo istasyonu varşova değil.

Anne: Haydi, git toparlan hayatım. Eşyalarını topla.

Szpilman: Nereye gidiyoruz?

Anne: Varşova’dan uzağa.

Szpilman: Varşova’dan uzağa mı? Nereye?

Halina: Duymadın mı?

Szpilman: Neyi duymadım mı?

Halina: Gazeteleri okumadın mı?

Szpilman: Hayır.

Halina: Gazete nerede?

Regina: Paket yerine kullandım.

Halina: Paket yerine kullanmış!

Baba: hükümet Lublin’e taşınıyor. Bütün sağlıklı erkekler şehirden ayrılıp… Nehri geçerek yeni bir savunma hattı oluşturmalıymış. Bu yüzden bu binada sadece kadınlar kaldı. Çünkü bütün erkekler gitti.

Szpilman: Yeni savunma hattı oluşturulurken ne yapacağınızı sanıyorsunuz? Bavullarınızı çekerek orada burada dolanabileceğinizi mi?

Anne: Toparlan Wadek. Bunun sırası değil.

Szpilman: Ben hiçbir yere gitmiyorum.

Regina: Güzel! Ben de hiçbir yere gitmiyorum.

Anne: Saçmalamayın. Birbirimizden ayrılmamalıyız.

Szpilman: Dinleyin, öleceksem kendi evimde ölmeyi tercih ederim. Sonuç aynı.

Anne: Tanrı korusun!

Henryk: Çenenizi kapar mısınız? Bir şey buldum dinleyin.

Radyo: Londra’daki BBC’den aldığımız bilgiye göre Alman Hükümeti’ne verdikleri ültimatoma hiçbir cevap alamayan İngiliz Hükümeti, Nazi Almanyası’na savaş ilan etti.

Baba: Bu harika! Bu harika!

Radyo: Önümüzdeki birkaç saat içinde Fransa’da buna benzer bir açıklamada bulunacak.

Baba: Şükürler olsun! Polonya artık yalnız değil. Harika! Muhteşem!

Henryk: Anne, bu harika bir yemekti.

Halina: Evet kesinlikle öyleydi.

Anne: Eğer kutlayacak bir şey varsa çaba göstermelisin.

Baba: Pekala, büyük Britanya’ya ve Fransa’ya içiyorum. Size söylemiştim. Söylememiş miydim? Her şey yoluna girecek!

Anne: Hepsi bu kadar mı?

Baba: Evet elimizde sadece 5003 zloty kaldı.

Regina: 3003 zloty fazla. Dinleyin. Nakit parayla ilgili çıkarılan son kararlar. Yahudiler evlerinde en fazla 2000 zloty nakit para bulundurabilecekler. Kalan parayla ne yapacağız peki?

Halina: Bir bankaya yatıracağız. Dondurulmuş bir hesaba.

Henryk: Banka mı? Kim Alman bankasına para koyacak kadar aptaldır ki? Parayı saklayabiliriz. Şurası nasıl?

Halina: Parayı saksıların dibine saklarız.

Baba: Hayır. Yapmamız gerekeni söyleyeceğim. Daha güvenli bir yol biliyorum. Son savaşta ne yapmıştık? Masanın bacağına bir delik açtık ve parayı oraya sakladık.

Henryk: Peki ya masayı alırlarsa?

Anne: Ne demek masayı alırlarsa?

Henryk: Almanlar, Yahudiler’in evlerine giriyor ve istediklerini alıyorlar. Değerli şeyler, mobilyalar, her şey.

Baba: Gerçekten mi? Salak mısın? Masayı ne yapsınlar? Hem de böyle bir masayı.

Anne: Ne yapıyorsun? Bakın, dinleyin.

 

Halina: En iyi yer burası. Saksının dibine bakmak kimsenin aklına gelmez.

Henryk: Hayır, dinleyin. Ben düşünüyordum da…

Szpilman: Gerçekten mi? Büyük değişiklik.

Henryk: Psikoloji kullanacağız.

Szpilman: Ne kullanacağız?

Henryk: Parayı ve saati masanın üzerinde bırakacağız ve… Üzerini böyle örteceğiz. Gözlerinin önünde duracak.

Szpilman: Sen aptal mısın?

Henryk: Almanlar bütün gedikleri araştırırlar. Bunu fark etmezler. Gerçekten.

Szpilman: Bu duyduğum en aptalca şeydi. Tabii ki fark ederler! Bakın.

Szpilman: Şuraya bakın. Budala.

Henryk:  Bir de bana aptal diyorsun!

Anne: Hayır, bu iyi fikir. Bunu asla…

Henryk: Bu saatler sürer!

Anne: Hayır, o kadar acelemiz yok ki.

Szpilman: Hayır sürmez.

Henryk: Peki nasıl geri çıkaracaksın? Söyler misin lütfen? Merak ediyorum nasıl çıkaracaksın?

Szpilman: Cımbızla! Senin derdin nedir?

Henryk: Teker teker çıkaracaksın öyle mi?

Halina: Kimse beni dinlemiyor!

Regina: Sessiz olun lütfen! Sessiz olun! Biraz düzen! Biraz düzen lütfen!

Halina: O bir avukat. Düzenden hoşlanıyor.

Regina: Lütfen dinler misiniz? Saati saksının dibine, parayı da kemanın içine koyarız.

Baba: Peki yine de çalabilecek miyim?

Szpilman: Bunu göreceksin… Jurek, ben Wadek Szpilman.

Jurek: Wadek? Nasılsın?

Szpilman: Biz iyiyiz, iyiyiz. Teşekkürler ya sen?

Jurek: Koşulları düşünürsek iyiyiz. Neden aradığını tahmin edebiliyorum ama… Yapabileceğimiz birşey yok. Radyoyu yeniden açmıyorlar. Açmak istemiyorlar.

Szpilman: Biliyorum. Müzik olamayacak.

Jurek: Polonyalılar için radyo falan olmayacak.

Szpilman: Biliyorum. Jurek…

Jurek: İş bulacağına eminim. Senin gibi bir piyanist işsiz kalmaz.

Szpilman: Belki, belki de değil ama… Dinle, yanlış anlama ama kariyerimi konuşmak için aramamıştım.

Dorota: Jurek’e haftalarca yalvardım, sonunda pes etti ve “tamam yarın gel.” dedi. Ben de geldim ve istasyonu bombaladılar.

Szpilman: Sizinle o şekilde tanışmak kesinlikle harikaydı.

Dorota: Gerçekten mi?

Szpilman: Evet. Benim için unutulmaz bir andı.

Dorota: Müziğiniz çok hoşuma gidiyor Bay Szpilman.

Szpilman: Bana Wadek deyin lütfen.

Dorota: Kimse Chopin’i sizin gibi çalamaz.

Szpilman: Umarım bu bir iltifattır.

Dorota: Hayır bunu inanarak söylüyorum.

Szpilman: Biraz gerginim. Komik olmaya çalışıyorum.

Szpilman: Paradiso’ya gidelim mi? Kahve içeriz.

Dorota: Çok hoşuma gider.

Szpilman: Peki ya siz ne yaparsınız?

Dorota: Ben konservatuarı bitirdim.

Szpilman: Demek müzisyensiniz.

Dorota: Evet ama amatörüm.

Szpilman: Hangi enstrümanı kullanıyorsunuz?

Dorota: Çello.

Szpilman: Çello çalan kadınları izlemeyi severim. İşte geldik.

(Yahudiler giremez.)

Dorota: Bu utanç verici! Buna nasıl cüret edebilirler?

Szpilman: Hitler’den daha iyi nazi olmak istiyorlar.

Dorota: İçeri gidip şikayet edeceğim.

Szpilman: Yapmayın. Yapmamanız daha iyi. Bana inanın.

Dorota: Sizin gibi bir adam için çok küçük düşürücü bir şey.

Szpilman: Başka bir yer buluruz.

Dorota: Parkta yürüyebiliriz.

Szpilman: Hayır yürüyemeyiz. Yeni resmi emir. “yahudiler parka giremez.”

Dorota: Tanrım şaka mı yapıyorsunuz?

Szpilman: Hayır, bir bankta oturmayı teklif ederdim ama…başka bir resmi emir buna mani oluyor. “yahudiler umumi banklarda oturamaz.”

Dorota: Bu çok saçma.

Szpilman: Yapabileceğimiz bir şey var. Burada durup konuşabiliriz. Bunu yapmamıza izin vardır değil mi? Demek çello çalıyorsunuz. Bu çok güzel. En sevdiğiniz besteci kim? Chopin mi? Tanrım. Çello sonatını öğrenmeniz gerekiyor değil mi? “peki ya sen wadek?” belki eşlik edebilirim. Ben piyano çalarım, siz çello çalarsınız.

Dorota: Bay Szpilman, gerçekten harika birisiniz.

Szpilman: Bana Wadek deyin lütfen.

Bu gönderiyi paylaş